GİRİŞİMSEL RADYOLOJİNİN (İğne Deliğinden Ameliyat) AVANTAJLARI:
- Birçok işlemin hastanın hastanede yatmasına bile gerek kalmadan yapılabilir olması
- Kısa bir gözlem süresi (birkaç saat) sonrası hastaların evine gidebilmesi
- İşlemlerde genel anestezi gerekmemesi ve narkoza bağlı gelişebilecek risklerin ortadan kalkması
- Uygulanan tedaviye bağlı gelişebilecek olumsuzluklar (komplikasyonlar), olası riskler ve işlem sonrası ağrının açık cerrahi yöntemlere göre belirgin azalması
- İyileşme sürecinin kısa olması
Onkolojide klasik tedavi yöntemleri cerrahi, radyoterapi ve kemoterapidir. Girişimsel onkoloji, son 20 yılda bu yöntemlere katılan ve yıldızı gittikçe parlayan bir bilim dalıdır. Girişimsel onkoloji, kanserin hem tanı hem de tedavisinde son yıllarda çok önemli bazı değişiklikler meydana getirmiştir.
1. Kanserde biyopsi yöntemi kökten değişmiştir: Eskiden, kanser tanısını koymak için hastaların ameliyat olup tümörlerinden bir parça alınması gerekirdi; yani sadece tanı koymak için bile hastalar ameliyat olurlar, bazen de ameliyata bağlı sıkıntılar nedeniyle hastanın esas tedavisi başlanamazdı. Bu durum, önce meme, tiroid ve karaciğer tümörlerinde değişti ve bu tümörlerin tanısı ultrason rehberliğinde iğne biyopsileri ile konmaya başlandı. Daha sonra, akciğer, böbrek, pankreas, kemik ve dalak gibi organlara da bu tür biyopsiler yapılmaya başlandı. Günümüzde, ultrason, BT ve MR gibi görüntüleme yöntemlerinin yardımıyla, vücudun neredeyse her bölgesinden iğne ile doku biyopsisi alınabilmektedir. Bu sayede, hem hastalar gereksiz ameliyatlardan kurtulmakta, hem de kesin tanı doğru biçimde konulup gerekli tedavilere en kısa zamanda başlanabilmektedir.
2. Girişimsel yöntemlerle kanserde minimal invaziv tedaviler başlamıştır: Ultrason, tomografi gibi cihazlarla bir tümöre “görerek” ulaşıp iğne biyopsisi yapılabilmesi, bu tümöre özel iğnelerle yine aynı şekilde ulaşıp tedavi etme fikrini doğurmuştur. Perkütan ablasyon adı verilen bu yöntemde, ciltten direkt olarak tümörün içine yerleştirilen özel iğnelerle tümörler ısıtma, dondurma ya da yüksek dozda elektrik akımı verme gibi yöntemlerle tahrip edilir. Yapılan bir çok çalışmada, ideal olarak yapılırsa, bu yöntemin tıpkı cerrahi operasyon gibi tümörü yok edebildiği gösterilmiştir. Cerrahiden farklı olarak, perkütan ablasyonda işlem lokal anestezi altında bir iğne deliğinden yapılabilmekte ve hasta genellikle aynı gün evine dönebilmektedir. Eğer tümörde bir yenileme olursa, perkütan ablasyon gerektiğinde defalarca tekrarlanabilmektedir.
Girişimsel onkolojide uygulanan bir başka tedavi şekli de arteryel girişimlerdir. Bu girişimlerde, önce özel anjiografi cihazlarıyla tümörü besleyen atardamarlar tesbit edilir, daha sonra da kasıktan anjiyo yöntemiyle bu damarlara ulaşılarak tümörleri öldüren bazı tedaviler yapılır. Bu tedaviler vücudun tümüne değil, besleyici damarlardan direkt olarak tümörlere uygulandığından klasik yöntemlere göre daha etkilidir. Örneğin, bir tümöre kol toplardamarından kemoterapi verildiğinde, ilaç vücuda eşit olarak dağılıp daha sonra tümöre gelirken, kemoterapi arteryel olarak tümörü besleyen atardamardan verildiğinde, tümöre 10-20 kat daha yoğun olarak nüfuz eder ve böylece daha etkili olabilir (intraarteryel kemoterapi). Ya da, kemoterapi ilacı çok küçük taneciklere yüklenerek bu damarlara verildiğinde, hem tümör damarları tıkanır hem de bu taneciklerden salınan kemoterapi ilacı haftalarca direkt olarak tümörü etkiler (kemoembolizasyon). Benzer şekilde, tıkayıcı taneciklere radyoaktif madde yüklenip besleyici damarlardan tümöre verilerek sadece tümöre yönelik yoğun bir radyoterapi yapılabilir (radyoembolizasyon).
Sonuç olarak, girişimsel onkoloji kanser hastalarına hem tanı hem de tedavi alanında birçok yenilik sunmaktadır. Girişimsel kanser tedavileri, bazı durumlarda klasik tedavilerin yararsız olduğu hastalarda kullanabilir, ancak bir çok durumda da kemoterapi ve radyoterapi gibi yöntemlerle beraber de uygulanabilir.